Âlem-i mevcudattaki ilahi düzen muktezasınca; vakti saati gelince, zaman ve mekan şartlarına bağlı olarak insanoğlunun keşfetmek durumunda olduğu, hayat kolaylaştırıcı ve geliştirici araçlar şeklinde anladığımız “teknoloji”, yaratılmış sebepler aleminin şubelerinden bir şube aslında...
Yazı etiketleri “insan”
Muhakkak olan şu idi ki, insan denen mahlûk, bilsin bilmesin, bir mânevî emânetin sâhibi bulunuyordu. Bu gerçeği idrâk ise, kendinde ve bütün yaradılmışlarda Yaradan’ı görmesiyle mümkündü. İşte, vahdete ermek demek, bu birleyici anlayışa vâsıl olmak demekti. Ancak, hâmil olduğu o ilâhî emânet, bu şuura vâsıl olduktan sonra meydana çıkıyordu.
Fakirlerin aç, zenginlerin tok olduğu bir toplumun psikolojik dengesi ne kadar bozuksa fakirlerin tok, zenginlerin aç olduğu (farzedilen) toplumlarda da aynı dengesizlik var olacaktır. O halde, “Açlık ve Tokluk” mini bir ideolojik istismar konusu, bir sınıf kavgası unsuru yapmak son derece basit ve cahilane bir tutumdur.
Her parçacık veya her varlık kıvılcımı ezelî, ebedî, hür, mutlak ve sonsuz birlik prensibini, prensip sözü yetersiz olduğu için, bu birlik iradesini en güzel tarzda ifade eden kelime ile söyleyelim, ALLAH'ı tesbih ederek varlıkta durabilir. Onun için her parçacık izafi de olsa bir organizasyona katılarak birlik arar.
İnsan ancak, bu iç tazyikle kendini büyük problem ve ülkülere verebiliyor. İnsan başıboş kalamaz. Bu onu boğar ve bunaltır. İnsan, boş duramaz. Kendini ilim, sanat, din ve dünya işleri ile yormalıdır. Kendini büyük ülkü ve hedeflere tevcih etmelidir. Bu konuda mukaddes ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“O halde boş kaldın mı hemen yorul!”